Blog

Gündemin Paranoyaklaştırdıklarından Mısınız?

20 Haziran 2019

Bu konuyla ilgili birçok yazı kaleme alınmıştır eminim, ama uzun zamandır kafa yorduğum bu konu ile ilgili benim kalemimden neler dökülecek merakla beklemekteyim.

Dünya üzerinde yaşayan her bireyin kendi doğrusuna, kendi inanışına ve kendi yaşam tarzına göre belli başlı bir siyasi görüşü, düşüncesi, ideolojisi olabilir. Birey, o düşüncenin doğru olduğuna inanabilir, onu kabul edebilir ve çoğu zamanda kendi gözleriyle görmüş gibi bu düşüncenin doğruluğunu savunuyor olabilir.

İtiraf etmek gerekirse, gerek siyasi gerek tarihi bir çok konuda fikir sahibi olup, realist yorumlar yapabilen, aynı zamanda objektifliğini yitirmeden ve karşı görüşe saldırmadan ideolojilerine bağlılık geliştirenlere her daim büyükçe bir hayranlığım olmuştur. Önemli olan bu ideolojiyi sunuş biçimi ve içinin doluluğudur. Doğruluğu veya yanlışlığı bireyin kendisini bağlar, toplumsal zarara sebebiyet vermemesi koşuluyla tabii ki.

Ancak yukarıda bahsettiğim türde insanlar azalarak bitiyor sanki. Etrafımda sürekli kendi görüşünü veya ideolojisini hunharca savunan, geriye kalan her türlü düşüncenin yanlış hatta zarar verici olduğuna inanan kitleler var. <İnsanlar maalesef ki çok az bilgiyle çok büyük fikirlere sahip oluyorlar. Bunun en tipik örneği aile ortamlarındaki siyaset muhabbetidir. Zaten aile ortamlarının birinci muhabbet kaynağı siyaset ve futbol değil midir? O gün toplanıldığında hangisinin ağırlıklı olarak konuşulacağı ülkenin veya dünyanın gündemine göre değişiklik gösterir.

“Ne olacak bu ülkenin hali?” veya “Ne olacak bu Fener’in hali?” (Tamamen Fenerbahçeli olmamla ilgili bir durum) diye başlar ya karşı takıma ya da bir diğer siyasi görüşe laf atar aileden biri, amaç elbette ki muhabbettir.

Ülke gündemindeki herhangi bir konu için 10 dakika içerisinde türlü türlü senaryolar yazılır. İşin ilginç yanı her iki taraf da kendi senaryosunun doğruluğuna yüzde yüz inanmaktadır. Konuşmanın devamında birçok komplo teorisi sıralanır. Zaman zaman ortak noktalarda buluşulur. Hiçbir yere varılmayan derin analizler yapılır. Tabir-i caizse paranoyaklığın dibine vurulur.

Peki nedir bunun sebebi?

Bana göre; öncelikle, çok fazla bilgi sahibi olacağımız mecraların bulunmaması, sürekli önümüze sunulan belirsiz donelerin varlığı, hangi görüşten olursa olsun insanların bilgi kaynaklarına ve kişilere olan güvensizliği toplumsal paranoyaklığımızın temel sebeplerindendir. Bu sebepler aslında doğru bildiğimiz çoğu şeyin yanlış olabileceğini göstermiyor mu bizlere?

Bizler de sanıyorum toplum olarak haklıyız, takip edemediğimiz bir hızla dünya değişiyor, ülke değişiyor. Gündemdeki anlam veremediğimiz olaylar her şeye kuşkuyla yaklaşmamıza sebep oluyor. Her mecradan farklı açıklamaların geldiği bir olay karşısında elbette her birimiz farklı düşüneceğiz. Farklı senaryolar kuracağız. Bu olağan, bunda bir yanlışlık yok. Yanlışlık bunun kesinliğine inanmakta.

Toplumsal olaylara duyarlı olalım, ülkemizin gidişatını takip edelim, dünyada neler oluyor haberdar olalım derken, kendi ruh sağlığımızla beraber toplumsal ruh sağlığımızı da yitireceğimizden korkuyorum.

Toplumsal paranoyaklığımızı arttırıcı olayların tüm dünya adına son bulması ümidiyle…

Sevgilerle..

Klinik Psikolog Rana FIRAT

Yorum Bırak